30 Kasım 2015 Pazartesi

Dövüş Klübü - Fight Club

       

       
       Ah David Fincher ah! Sen böyle bir film yapmasaydın keşke. Senin yüzünden kolay kolay film beğenemez olduk.

       Dövüş kulübü kendi kategorisinde zirvede sayılacak bir filmdir. Bir filmden çok barındırdığı felsefesi onun kendi krallığını ilan etmesine yeter de artar bile.

       Bir otomobil firmasında çalışan uykusuzluk problemi çeken Anlatıcı Narrator (Edward Norton) doktorun tavsiyesi ile hastaların toplandığı grup terapilerine katılır. Burada Marla Singer’ la (Helena Boham Carter) tanışır. Bir gün oturduğu dairenin patlamış olduğunu görünce mecburen bir yolculukta tanıştığı Taylor’ı (Brad Pitt) aramak zorunda kalır. Sonra barın önünde Taylor ın da kışkırtmasıyla birbirlerine vurmaya başlarlar. Dövüş kulübünün temellerini tam da orada atarlar. Sonra içindeki manyağı dışarı çıkaramayan kişilerle bu kulüp gittikçe büyür. Anlatıcı Taylor'ın kendisine söylemediği büyük bankaların merkezlerinin patlatılarak insanların borçsuzlaştırılmasını hedef alan kıyamet projesinden haberdar olur ve buna bir son vermesi gerektiğini düşünür. O sırada Taylor ortadan kaybolur her yerde onu arar. Gittiği yerlerde büyük saygı görür ve dövüş kulübünün ne kadar büyüdüğünün farkına varır. Sonra… Sonrasını yazarsam izlemeyenlere haksızlık etmiş olurum çünkü sonu çok güzel
      Filmde bir çok ayrıntı ve çok güzel replikler var ama benzinlikçi de pompacı olarak çalışan elemanla Taylor'ın konuşmasına ayrıca dikkat etmelisiniz.
      İnsanoğlu gittikçe daha zeki olması gerekirken, akıllı makineler aklımızı başımızdan aldı. Ben bu filmi ilk izlediğimde tüketim çılgınlığı şimdiki boyutlarında değildi şimdi bütün dünya kafayı yemiş gibi… Lüks hastalığı her yeri sarmış. Ülkemizde ve bütün dünyada o ne der? Bu ne der? Nasıl daha fazla hava atabilirim gibi saçmalıklarla milyonlarca dolar para harcanırken diğer tarafta açlıktan ölen insanlar, bombalanan şehirler…Benim bi parolam var ; yediğim yemek, yattığım yatak! Rahatça uyuyup karnını da doyurdun mu tamamdır. Ama etrafımızda lüks evler, son model eşyalar, şatafatlı düğünler, küçücük çocuğa doğum günü kutlamaları ve daha bir sürü şey… Filmde ne demiş Taylor baba:
      Dinleyin sürüngenler! Sizler özel değilsiniz, sizler güzel ya da eşi benzeri olmayan kar tanesi de değilsiniz, sizler işiniz değilsiniz, sizler paranız kadar değilsiniz, bindiğiniz araba değilsiniz, kredi kartlarınızın limiti değilsiniz, sizler iç çamaşırı değilsiniz, sizler herkes gibi çürüyen birer organik maddesiniz! Bizler bu dünyanın şarkı söyleyip dans eden pislikleriyiz! Hepimiz aynı pisliğin lacivertleriyiz. 





28 Kasım 2015 Cumartesi

Jurassic Park

 
  Bu film ilk çıktığında efekt teknolojisinin ne kadar hızlı gelişeceğini bize gösterdi. Zaten aynı teknikle bir çok film gösterime girdi.
     Hep ilk olduğunuzda özel bir yere sahip olursunuz. Jurassic Park'ta bu statüdedir. Gerçi çok dinazor filmi yapıldı ama bu kadar kalitelisi daha önce görülmedi.
     Filmde saçma olan bir nokta şuydu, milyonlarca yıl evvel dinazorların kanlarıyla beslenen bir sivrisineğin reçineye hapsolmuş bedenini bulurlar. Ve bu bedenden dinazorlar yaratırlar. Bir kere o zamandan bu zamana dna mı kalır. Reçinenin içine hapsolsa da dna yaşayan bir canlıdır. Yani filmin yaratılma aşaması biraz saçma.
     Bunun dışında T-rex ve diğer canlılar çok iyi yansıtılmış.
     Bana filmin ruhu yok gibi geldi. Adada kayboluyorlar ve hiç korkmuyolar. ABD sinemasının en büyük eksiği budur gerçekçi değil. Düşünün bir adadasınız her yer insan yiyen dinazorlarla kaplı siz hiç korkmuyorsunuz. Normal yaşamınıza devam eder gibi ordan oraya gidiyorsunuz.
    Benim tahminim bilgisayarların yeni gelişmeye başladığı çağda ortaya çıkarılmış güzel bir film. Yani bir ilk. Bu filmden sonra bilgisayar sinema sektöründe etkin bir rol oynadı.
 


25 Kasım 2015 Çarşamba

Terminator II



  Efekte bilgisayarın şahlandığı dönemlerde, James Cameron Terminator II'yi çekti. Yıl 2015 hala böyle etkileyici film yapamıyorlar. Hep şu tezi savunurum "senaryo filmin bel kemiğidir." James Cameron daha sonra Avatar'ı yaptı ama senaryo vasat olduğu için film sınıfta kaldı. Fakat Terminator II de durum böyle değil. Her ayrıntısı ince düşünülmüş görkemli bir baş yapıt. Aslına bakarsanız filmi film yapan Arnold'un karizmatik yapısıydı. Daha sonra Arnold bu özelliğini Terminator serisinden sonra yansıtamadı.
     Yalnız bana saçma gelen bir konu var; insanın bir parmağının oynaması için yüzlerce damarın, sinirlerin aynı anda parmağa sinyal göndermesi, kasları harekete geçirmesi gerekiyor. T-1000 robotunun kolunda 3-4 tane piston var o pistonlar ele gereken hareketi sağlıyorlar. Biraz daha karmaşık olsa daha iyi olurdu.
     Filmin konusu şöyle; T-1000 gelecekten John Conner'ı korumak için John Conner'ın zamanına gönderiliyor. Ondan sonra dev bütçeli film başlamış oluyor.
     Sinemayı kuşağa ayırırsanız 1970'lerle, 2000'ler arası altın kuşak diyebiliriz. 2000'li yıllardan sonra film kalitesi giderek düşmeye başladı. Yani eski senaristler, ruhuyla yazan o insanlar azalmaya başladı. Bunun neticesinde kaliteli film izlemek nadirleşti.
     T-1000 ilk filmde kötüydü bu filmde ise iyi olmuş. T-1000'i biri programlayıp John Conner'ı korusun diye gelecekten gönderiyorlar fakat kimin programladığı belli değil. Bu detay hoşuma gitti.
     Ayrıca Sarah Conner'a değinmeden geçemeyeceğim. Ondan daha iyi bir karakter bulamazlardı tabiri caizse cuk oturmuş.
      Dip not: Bu filmi de izlemediyseniz edinin.




23 Kasım 2015 Pazartesi

Terminator I

   

Terminator filmini ilk izlediğimde çok etkisinde kaldım. Sadece ben mi? Bütün dünya etkisinde kaldı. Devam filmleri bunun örneğidir.
      James Cameron dahi bir yönetmendir. T-1000 (Terminator) karakteri için Arnold'ı seçmiş fakat Arnold o sırada Conan filmini çekiyormuş. James Cameron acele etmemiş, Conan filmlerinin çekimlerinin bitmesini beklemiş. Bu kadarı bile işine ne kadar sadık olduğunun göstergesi değil midir? Neyse filmin çekimlerine başlanmış şuan bile bu kadar güzel efektli filmleri göremiyoruz.
     Filmdeki efektlerden örnek vermek gerekirse; Arnold'un gözündeki deriden sıyrılmış metal efektini makyajla vermişler, şuan bilgisayarlarda bile yansıtmakta zorlanıyorlar.
     Arnold'ı meşhur eden "I'm back" sözü bu filmde kendisini gösteriyor.
     Gelelim filmin konusuna, yine zaman yolculuğu üzerine kurulu bir bilim kurgu filmi. John Conner, gelecekteki bir savaşta insanların lideri olacaktır. Dünyayı makinalardan temizleyecektir. Bunu bilen robotlar T-1000 adını verdikleri cyborg(yarı insan yarı makina) cihazı John Conner'ın zamanına gönderirler sonra olaylar başlar.
     Yani gelecekte yapılan bir olay veya yaşantı geleceği etkiler mantığı kullanılmış. 
     Gizem insanı kendine çeken bir şey. İnsanlar ilk önce gördükleri şeyleri göklere çıkarırlar. Terminator I bilim kurgu filmler arasında bir ilki temsil ediyor. Bundan dolayı çok ilgi gördü. Terminator I ve II hariç diğer filmleri vasatı geçemedi. Yani sınıfta kaldı.
     Şuan Türkiye'de Teminator I.'i yapacak teknoloji var ama insanlar neden yapmıyor anlamıyorum. İlla terminator I yapılsın demiyorum onu geçecek bilim kurgular Türkiye'de yapılır. Fantastik edebiyatı bizler icat ettik batılılar sahip çıktı bu gerçekten çok acı veren bir durumdur.
    Bütün bir şeyse ayrıntı her şeydir. Bu filmde de bunu çok çarpıcı bir şekilde görüyoruz. Detaylarla birlikte öyle bir hava oluşturmuş ki filmin bir sahnesini dahi izleseniz bu film Terminator dersiniz. Hala izlememişseniz bilim kurgu yönünden büyük bir eksiğiniz var demektir. En kısa sürede bu filmi edinin, benim canımı sıkmayın.




19 Kasım 2015 Perşembe

Geleceğe dönüş serisi- Back to the Future

        J.J. Abrams'ın kurgu dehasıyla oluşturduğu muhteşem bir seri. Zamanında sinemalarda yeni çıkmış , para yok nasıl gideceğiz. Mecburen bekledik televizyonda çıkmasını...
            Bizim nesil sinema konusunda çok şanslıydı. Çünkü şifreli kanallar yoktu. Sinemada gösterilen filmler bir iki yıl sonra tv de gösteriliyordu. Sonra iş bir paraya döndü, film izleyemez olduk. Onu geçtiniz, sabah sekizden akşama kadar çizgi film gösterilirdi. O yüzden bizim neslin hayal gücü ve sezgileri oldukça yüksektir. Şimdi ise evlendirme programları...
            Gelelim filmimize, Marty Mac Flay çok zeki hareketli, içi içine sığmayan biridir.(Sonra gerçek hayatta parkinson oldu. Ne büyük bir tezat.). Profösörün yaptığı otomobil görünümlü bir zaman makinasıyla 1950'lere sonra geleceğe 2015'e ve geçmişe kızılderililerin bulunduğu zaman aralığına gidiyor.
            Yalnız 2015 yılını çok süslemişler. Şuan heryerde çöplük hakim. boyasız evler, dört tekeri geçmeyen otomobiller. Uçan otomobil bile yok. Demek ki hayal gücü tam olarak bazı şeyleri hesaplayamıyor.. Dünya ileri gideceğine geri gidiyor.
              Film zaman mekan kavramını bilimsel olarak inceliyor. Yani düz mantık kuruyor. Şuan gerçekleşen bir olayın geleceği değiştirmesi üzerine basit bir teoriden yola çıkıyor. Sizce zaman bu kadar basit bir kurguyla anlatılabilir mi?
               Bence zaman daha karmaşık bir yapıya sahip. Ve bilim bunu açıklayabilecek düzeyde değil. Çünkü zamanın tüm kavramları bize göredir. Değişebilir, uzayabilir, genleşebilir, kırılabilir...




13 Kasım 2015 Cuma

Eski Supermanlar.


          Eskiden yapılan Supermanlar'da bir ruh vardı. Psikoloji vardı. İç çatışma vardı. Yani bir süper kahramanda olması gereken tüm özellikler Süperman'da toplanmıştı.
           Örneğin bir sahnede artık süper insan olmak istemiyor. Ve tüm güçlerini bırakıyor. Şu çatışma örneğine bakın. Siz süper insan olacaksınız ve tüm güçlerinizi bırakacaksınız. Sonra anlıyor ki bir görevim var ve güçlerini geri alıyor.
           Yine başka bir sahnede, içindeki kötülükle savaşıyor. Aynen içinden kendinin zıddı bir Süperman çıkıyor. Ve onunla kıyasıya savaş yapıyor. sonunda iyi kazanıyor. Bakın şu çatışma örneğine bakın. Resmen güç değil psikoloji örneği.
             Ayrıca ilk filmde babasının yüksek karakteride takdire şayandır. Gezegeni havaya uçacak, kendini feda ediyor.
             Bu filmi ilk siyah beyaz Tv de izlemiştim. Efekler çağımızı bile aşmış. İnsan hayret ediyor.
             Filmin kahramanı Cristofer Revee  sonra felç oldu(gerçek hayatta) ama bir dürüstlük örneği bıraktı geriye. Süperman'ı en iyi yansıtan oyunculardan biriydi.
             Tabiki eleştirimizi de yapalım. Superman kostümü gerçekten çok kötüydü. Filmlerin kötü karakterleri uymamıştı.
             Filmde olan başka bir güzellik ise çizgi romana sadık kalmışlar bu senoryoyu oldukça etkili kılmış.
             Eğer izlemediyseniz, 1978 den başlayan üç seriyi izlemenizi tavsiye ediyorum. Filmin içindeki ruhu göreceksiniz. Eskinin ne kadar kuvvetli olduğunu anlayacaksınız.

                                                       SUPERMAN(1978)




                                               

12 Kasım 2015 Perşembe

Yenilmezler-The avengers


     Bu filmi yapanlar bizi herhalde salak sanıyorlar. Berbat bir senaryo. Her zamanki gibi iyi kötü savaşının en uç kısmı. Özel efektle kurtarabileceklerini sanmışlar. Holowood sineması ne zaman uzaylılardan vazgeçecek çok merak ediyorum. Varsa yoksa uzaylı. Kiminin suratı çekirgeye benziyor kiminin ki bezirgan böceğine... Uzaylılar zeki yaratıklar nedense hep böcek kafalı oluyor. Bildiğim kadarıyla böceklerin zeka seviyeleri oldukça düşük. bari uzaylı yapıyorsun biraz insana benzet. Parmakları uzun uzun ne alet yapabilir ne eşya tutabilir. Film yapıyorsan biraz destekli atman lazım.
       Gelelim Yenilmezler'e dört tane enteresan varlık(İron-man, kaptan amerika, hulk  ve door) gelin şu dünyayı kurtaralım demişler. El ele vermişler. Saçmalık üzerine kurulu bir dünyada düşmanlarla savaşmaya başlamışlar. bunlar yenilmez ya filmin sonuna doğru kaybeder gibi olmuşlar. Ama senaryo gereğine ne kaybedecekler, dünyayı uzaylılardan kurtarmışlar.evet tipik bir Amerikan sinema örneği duydunuz. Uzaylı işgal eder. Kahraman kurtarır. Bu kadar basit midir insanları enayi yerine koymak. Hep uzaylı üstün teknolojisi var biz F-16'larla onları alt ediyoruz. Bu nasıl bir savaştır.. İşin garibi böyle filmler hep hasılat yapıyor.. Sadece makyaj yani efektleri değişiyor. konu hep aynı hep aynı. insan bir yerden sonra daralıyor. Sinemaya gitme isteği kalmıyor. 
       Giden parana mı yanarsın? Bir uzaylı filmi izlediğine mi?

                    



11 Kasım 2015 Çarşamba

Terminator: Genisys

             Filmden büyük hayal kırıklığı beklerken, yani istemsizce izledim. Ama  başlangıç sahnesi geçmiş bir ve ikinci filmlere gönderme yaptığı için çok hoşuma gitti. İlk filmdeki çöplüğün yanında duran adam bile aynıydı. Hatta aynı sahneleri kulanmışlar. Gerçekten övgüye değerdi.
            Yalnız filmin ortalarına doğru bilindik klişe senaryoya dönüyor. Fakat genede bu kadar kaliteli bir film beklemiyordum.
                Filmin ortalarında bir saçmalık gözüme ilişti. Arnold'un eli titriyordu.(mekanik arıza) Arnold ayağına vurarak mekanik arızayı düzeltiyordu. Robotta olsa elin mekanizması ya gövdede olur ya kolda. Ayak ne alaka?
                Yanlız yaşlanmış bir terminatör izliyorsunuz. Başlarda garipsesenizde sonraları alışıyorsunuz.
              Bu arada Arnold'u övmeden geçemeyeceğim. İlk Conan'da tanıdık onu Ama ilk önce herkül New York'ta filmiyle görmüştüm o zaman çok yetersizdi. Ama zamanla yüksek bütçeli Filmlerde oynadıkça Arnold2un gerçek sinema kişiliği ortaya çıktı. Aslında oyunculuğu orta düzey ama çok çalışkan. Yaşı ilerlemesine rağmen aksiyon dolu filmlerde oynuyor.
              Filmin konusuna gelirsek. Makinaların doğuş aşamasını anlatan bir film.
Özelikle Arnold'un filmin başlangıcındaki bilgisayarla yapılan modeli, efekt teknolojisinin ve modeleme yönteminin ne kadar ilerlediğini bize gösteriyor. Sırf o sahneyi görebilmeniz açısından filmi izlemenizi tavsiye ediyorum.


             

10 Kasım 2015 Salı

Güzel ve Çirkin - La Belle et la Bête


          Uzun zamandır böyle görkemli bir film izlememiştim.Filmin atmosferi, havası renkleri bir tablo gibi... Efektler muhteşem. oyunculukta bunlara büyük katkı sağlıyor. Her şey bir bütündü.
          Son zamanlarda fransız yapımı filmler şaha kalkmış durumda. ABD'nin süper kahraman furyasını çuvala doldurup ağzını kapatacak kalitede film olmuş. Bu filmi izlemediyseniz ya dvdsini bulun veya bir şekilde görün. Emin olun ki size çok şey katacaktır.
          Aslında bizim içimizde bir güzel bir de çirkin var. İkisinin savaşını devamlı acı çekerek ödüyoruz. Bunun için kendinizi tanıma adına, içinizdeki gücü keşfetme adına, masalsı bir yolculuğa çıkıyorsunuz filmde...
          Genelde espriliyimdir. Ama film o kadar güzel ki benim gibi birini bile filme saygı duyan ciddi biri yaptı.
          Konusu şöyle; bir kral var işlediği bir günah yüzünden, aslan adama dönüşüyor. Cezalandırılıyor. dünyada onu kisenin göremediği ayrı bir alem tahsis ediliyor. Kral bu laneten kurtulabilmek için ona aşık olabilecek birine ihtiyacı var. sonrasını izleyin derim.
          Güzelin kralın sarayındaki monoton hayatı güzelleştirmesi gerçekten ince düşünülmüş bir ayrıntıydı.
           Ayrıca çirkinin pisikolojik savaşı, gerçekten güçlü, kudretli birisinin yaşadığı bunalımları çok güzel yansıtmış.
          Kısacası film on numara olmuş. İzlemenizi tavsiye ederim.





9 Kasım 2015 Pazartesi

Rambo Serisi

 
       Gücün sinemada şekil bulmuş halidir. Rambo eski bir askerdir. Yalnızlığı seçmiştir. Ama onu rahat bırakmazlar. Aslında burda hayat psikolojisine bir gönderme var, siz ne kadar rahat olursanız olun birileri size çamur bulaştırmaya uğraşıyor. Filmle kendinizi özdeşleştirdiğiniz zaman özünüzle ilgili ilginç sonuçlara varıyorsunuz bu da filmi yaşamayla alakalı bir devre.
       Sylvester Stallone, yıllarca en kötü oyuncu ödülünü aldı ama filmleri gişede büyük hasılat yaptı.
       Özellikle bizler çok sevdik onu...
       Rambo filmlerinde zorluğu yenme teması işlenmiş. Ayrıca siyasal göndermeler de var. Fakat basit bir film serisi. Binlerce kurşun üzerine gelecek ve sen sağ çıkacaksın. 500 den fazla adam öldüreceksin seni bulamayacaklar.
       Aksiyon üzerine kurulmuş boş filmlerden biridir. Yıllarca beynimizi böyle saçmalıklarla doldurduk. Sonradan fark ettim ki asıl olan bilgiymiş. Bana bilgi veren filmlere yöneldim. Aksiyon filmleri, iyi-kötü, güçlü-güzsüz ve öldürme üzerine kurulmuş. Böyle filmlerden hayır gelir mi? Gerçek iyi aklını kullanandır. Dünyaya mâl olmuş ülkelerini kurtarmış insanlar öyle pazulu kuvvetli insanlar değil dikkat ederseniz. Yani güç kavramı eskiyen bir kavram. Şu an bilgi her şeyden daha değerli bence sinema endüstrisi bilgiye akla geri dönmeli.
       Filmin bir saçmalığı da Rambo, yalnızlığı seçmiş, melankolik. Halbuki iradesi taş kadar kuvvetli insanlar, kendilerini hiç bırakmazlar. Çünkü her yönleriyle (Psikolojik, sosyolojik) mükemmeldirler. Gene de iç çatışma filme renk katmış.
       Türkiye'de Rambo filmini yapacak teknoloji var. Ama anlamıyorum, aklım almıyor. Neden bizim yönetmenlerimiz ucuz filmler yapıyorlar, neden kaliteli iş çıkaramıyorlar?




8 Kasım 2015 Pazar

Mısır Prensi- The Prince Of Egypt


        Bu filme gittiğimde küçüktüm. Abim belediye otobüsüne bindirir, o zaman sadece Pendik merkezde olan iki sinema yani oscar ve güney sinemalarından birine giderdik. Biz güney sinemasına gittik. Sinemaya girdiğimizde beni gören tüm insanlar etrafıma toplanırdı beni severlerdi. Zaten konuşmayı yeni öğrenmişim filmi dört gözle bekliyordum. Sinemaya girdik güney sineması o zaman tek salondu. Arka koltuklardan birine oturdum ama boyum kısa olduğu için perdeyi göremiyordum. Abim imdadıma yetişti montunu çıkardı yastık gibi kıvırdı ve altıma koydu.
        Film ingilizceydi alt yazılı olarak gösteriliyordu. Ben abime soruyordum burada ne diyor diye. Abim bana çevirmenlik yapıyordu.
        Filmin bir sahnesine geldik. Hz. Musa Kızıl Denizi yarmıştı içinden geçiyorlardı. O sırada suların arasında bir balina göründü. Adeta büyülenmişti ne muhteşem bir sahneydi. Küçüklüğümden bu yana kadar o sahneyi hiç unutmadım. Film bittiğinde sonraki filmin hayalini kurarak yola çıktık.
        Şuanki tren garının içinde bir sosisçi vardı orada sosis yedik. Sonra Pendik'i gezdik. Eski günler eski filmler ne kadar da güzeldi.
        Gelelim filmin yorumuna; Çizimler muhteşemdi, el çizimi olması ayrı bir güzellik katıyordu. İsrailoğullarının firavundan kurtuluşunu anlatıyor. Filmin görüntü yönetmeni gerçekten çok iyiydi. Özelllikle Kızıl Deniz'in Hz. Musa'nın asasıyla yarıldığı sahne mükemmeldi.
        Firavun kahinlerden o gün doğacak çocuğun gelecekte onı öldüreceğini öğrenir. Sonra o gün doğan bütün çocukları öldürür. Hz. Musa da o gün doğan çocuklar arasındadır. annesi onu Nil Nehri'ne koyar ve onu firavunun karısı bulur evlat edinir. Bir Prens gibi büyür Ramses'in kardeşi olarak. Sonra orda çalışan kölelerden birinin işkenceye maruz kaldığını görür ve istemeden işkenceyi yapan kişiyi öldürür. Ve kaçar. Peygamber olduğunu öğrenir ve kardeşine yani yeni Firavuna karşı gelir.
         Size tavsiyem Pendik Oscar veya Güneyde bir film izlemenizdir. Gerçek sinemanın ne olduğunu oradaki atmosferden anlayacaksınız. O sinemaların bir büyüsü var. Emin olun var. Gidin deneyin haklı olduğumu göreceksiniz.





7 Kasım 2015 Cumartesi

Baba - The Godfather





          

           1945'li yıllarda Amerika da yaşayan Corleone ailesinin sıfırdan nasıl yükseldiğini anlatan bir başyapıttır The Godfather.
Her ne kadar bir mafya filmi olsa da her şey ailenin birbirine daha bağlı ve daha güçlü olması için yapılıyor.
            1.Filmde(1972) Babanın Don Vito Corleno(Marlon Brando) suikaste uğraması ve yavrusu Michael Corleone nin ( Al Pacino) nun ailenin başına geçmesi anlatılıyor. Tabi Michael in yöntemleri babasına göre daha değişik; hiç babasına çekmemiş.
             2. Filmde(1974) Babanın nasıl baba olduğu anlatılıyor. Babanın gençliğini canlandıran Robert De Niro bir tefeciye borçlanır. Kendisi gibi arkadaşları da bu tefeciye borçludurlar. Arkadaşlarından kendilerini bu tefeciden kurtarmak için bir teklif sunar. Karşılığında “Yaptığım bu iyiliği unutmayın” der. Tefeciye pusu kurar ve onu öldürür. Bundan sonra babanın önlenemez yükselişi başlar.
Dikkat ederseniz1972 yılından sonra Cüneyt Arkın’ın ve Kadir İnanır’ın bazı filmlerinin konusu birebir baba filminden alınmıştır. Hem filmlerin konusu hem müzikleri aynen kullanılmıştır. Bu sayede Türk halkı izlememiş olsa bile bu filmden dolaylı yollardan etkilenmiştir. Hatta bazı araba kornaları godfather film müziği şeklinde çalar.
              3.Film(1990) 2. Filmden 16 yıl sonra ticari amaçla yapılmıştır. Bütün olarak baktığımızda Senaryo , Filmin ciddiyeti, film müzikleri ve oyuncuların kalitesi ve daha bir çok faktör birleşince ortaya muazzam bir film çıkmış. Babanın bahçede torunuyla oynarken ölmesi “Ne kadar güçlü olursanız olun kadere karşı koyamazsınız” dedirtiyor insana. Bu film uzun uzadıya yazılabilir ama buraya sığmaz :)
        “Ona reddedemeyeceği bir teklif sunacağım”  
        Dostluk ve para zeytinyağı ve su gibidir. 
        Eğer oğlumun başına bir kaza gelirse veya bir polis onu vurursa ya da kendisini hücresinde asarsa, hatta kafasına yıldırım bile düşse bu salondaki bazı kişileri suçlarım. Ve onu o zaman affetmem.
         Gibi replikler ve kusursuz işçilik için. İzlemeyenlerin mutlaka izlemeleri gereken filmlerden biridir.


                                                      Baba II. - The Godfather I.




Baba II. - The Godfather II.

                     

                                                           Baba III. - The Godfather III.
                                   







6 Kasım 2015 Cuma

Esaretin Bedeli- The Shawshank Redemption

            Film vardır anlıktır. Aklınızdan uçar gider. Film vardır aylıktır. Bir ay sonra etkisini kaybeder. Film vardır asırlıktır. Yani yüz yıl sonra bile izlenebilir. Etkisinden birşey kaybetmez.
            Esaretin bedeli Sinemanın herşeyiyle dört dörtlük görebileceğiniz nadir filmlerinden biridir.
Başrol kahramanımız Endy Dufreyn akıllı aynı derecede zeki biri. İşlemediği bir suç yüzünden hapse atılıyor. O özgürlüğüne düşkün... Bizim de tek varlığımız özgürlüğümüz değil midir? Bazılarımız hayatın acımasızlığında bu kavramı unutuyoruz. Bazılarımız ise yaşı kırka gelse dahi özgürlüğünün peşinden koşuyor.
            Filmin kahramanı aslında psikolojik bir kavram. Bizim içimizdeki çıkmazların, aslında bir hiç olduğunu bize hatırlatıyor.
            Kahramanımız çabalayarak milim milim ilerleyerek özgürlüğüne kavuşuyor. tabi ki önüne sayısız engeller çıkıyor. Aklıyla hepsini alt ediyor. Özellikle filmin görüntü yönetmeni harika iş çıkarmış. Ayrıca yan rollerdeki oyuncular filme tam uyum sağlamış.
            Eğer biz aynı durumda olsaydık, çıkış yolunu araştırır mıydık? Yoksa kabullenir miydik? Yan roller kabullenmiş, hayatı hapishaneyle özdeşleştirmişler. Ama Endy Dufreyn kendisini serbest bırakacak, zincirlerini çözecek yolun peşinden gidiyor.
            Son olarak eğer filmi izlemediyseniz, Stephen King'in kurgu zekasını görmeniz adına Filmi edinin veya izleyin. Flim İMDB'de en iyi flim olarak listede bir numara. Bence hak ediyor. Öyle özel efekt falanda yok. Demek ki sağlam bir senaryo flimin herşeyi diğer öğeler tuzu biberi.



5 Kasım 2015 Perşembe

Everest


          3d olarak gösterime giren Everest filmine en az bir dikey limit beklentisiyle gittim. Dikey limit üzerinden 15 yıl geçmesine rağmen bir kaç 3d görüntü dışında bir şey olmaması beni hayal kırıklığına uğrattı. 3d olayı da daha çok para kazanma amacıyla yapılıyor heralde. Çünkü koskoca filmde iki üç sahne 3d kalan sürede bozuk olan görüntüyü, gözlük sayesinde 2d olarak izleyebiliyorsunuz. Bir de sizi 3d filme geldiniz diye bilinçaltınıza yerleştirmek için başlangıçta havada uçuşan arılar, börtüböcekler insanı heyecanlandırıyor, ama yemezler. Herhangi bir 3d filme giderseniz film bitince sayın kaç tane 3d görüntü olduğunu bana hak vereceksiniz. Teknolojinin bu kadar ilerlediği zamanımızda daha farklı bir şeyler beklemek hakkımız. Sinema biletleri ucuz değil ki her filme gidebilelim. Aslında filmin kalitesine göre film fiyatları değişmeli. 300-500 milyon dolarlık bütçeli filmlerle, salak komedi filmleri aynı fiyat olmamalı.
          Neyse filme geri dönersek; tamam bir dağ filminden ne beklenebilir ki? Dağa tırmanacaklar, orada illaki biraz sıkıntı olacak. Geri dönebilen dönecek dönemeyen ölecek. Zaten geri dönen döndü kalan ölenler diğer dağcılara rota oldu. -Everest'te dağcılar rotalarını orada ölmüş insanlardan buluyorlarmış.- diye bir ek bilgi de verelim.
          Her zamanki gibi bir grup maceraperest ama bunlar yaşlı olanlardan, ne yapalım ne edelim diye düşünürlerken, Everest'e tırmanalım diyorlar. Valla filmin ortasına kadar, yata yata çıkıyorlardı. ulan dedim içimden, böyleyse nenem de tırmanır. Belgesel havasında sıkıcı olmaktan kurtulamamış sıradan bir filmdi. gerçek bir hikayeden alınmış olabilir. Ama birşey kat be kardeşim. Tin tin gidiyor film... Ama fırtına sahnesi çok görkemliydi hakkını yiyemeyeceğim. O sahnede çok etkilendim, sadece o manzara için.
           Filmin ikinci yarısından sonra hareketleniyor. Başrol, grup lideri onlara o rehberlik ediyor. Filmin kadrosunda Jake Gyllenhaal'u görünce heralde iyi bir filmdir diye düşündüm. Ama yanıldım. Film izlensin diye Jake Glanhol'u da koymuşlar ama toplasan iki üç kere görülüyor. Yardımcı rolde bile değil, yoldan geçerken uğramış gibi. Sadece adı var azıcık da görüntüsü desek yeridir. Bi de o melül bakışları. Film boyunca da hep yatıyor. Yata yata para kazanmak bu olsa gerek.
          Neyse fırtına sahnesinde ortalık bayağı bi dağılıyor. Kaybolanlar mı dersin ölenler mi dersin... Merkezle iletişimleri kopuyor, her zaman ki gibi. Filmin konusu belli büyük beklenti içinde olmadan evde izlenebilir.
           Bizim grup lideri bir şekilde dağda mahsur kalıyor, sahneyi siz izleyin de görün detay vermeyeceğim. Sonra mahsur kaldığı yerde bi şekilde telsizle karısını bağlıyorlar, "tatlım yapabilirsin!" demese yapamayacak. En çok orası hoşuma gitti. sonrasını söylersem olmaz izleyin görün.
           Dip not:"Evet tatlım yapabilirsin." bu sizin içinde geçerli.


4 Kasım 2015 Çarşamba

Hızlı ve Öfkeli 7 - Fast and Furious 7

           

               Önceki işimden ayrılmışım moralim bozuk, ne yapacağımı düşünürken sinemaya gideyim dedim. En azından rahatlatır. Baktım hızlı ve öfkeli 7 çıkmış aksiyonlu olduğu için zaman iyi geçer biraz moralim düzelir diye düşündüm ki öyle oldu da. Serinin diğer filmlerinin kalitesinde, tabi abartı sahneleri fazlasıyla vardı.                          Aksiyonun dibine vuruyor ama insanüstü şekilde. Uçaktan arabayla atlamaları, uçurumdan uçmaları falan fistan.
               Kötü adam, kardeşinin intikamını almak için bir nevi ava çıkar tabiki de bizim başrolleri avlayacak. Bizimkiler de boş durur mu onlar da atağa geçerler. Bir de polisimiz var o da diveyn cansın, adam vin dizelden bile iri. İkisinin kavga sahneleri görülmeye değerdi. O da kafayı vin dizeli yakalamaya takıyor. Film boyunca bizimkiler bi kötü adamla bi polisle uğraşıyor. Bu sırada da vin dizelin ölen manitası ortaya çıkıyor. O da kötü adamın tarafında. Sonra klasik olarak anlıyoruz ki hafızasını kaybetmiş de ondan kötü olmuş. Filmi izlerken kopmuyorsunuz. Zaman iyi geçiyor, her an heyecanlı. Klişe olan şeyleri görmezden geliyorsunuz. Yuh bu kadar da olmaz yerine sahnenin güzelliğiyle ilgileniyorsunuz. Ayrıca paul volkırın son filmi olması onun her çıktığı sahnede istemsizce üzülmenize sebep olan film.




3 Kasım 2015 Salı

Ant-Man - Karınca Adam

           

 Of, şiştim, daraldım. Keşke bu filme gitmeseydim. Hem zamanım gitti hem param. Mübarek sinema da ucuz değil ki! Üstüne üstlük klişe replikler. Süper adam muhabbeti. Bizi enayi mi sanıyorlar ne?
             Çok fazla bir şey anlatmaya gerek yok. Hep aynı mantık. Marvel filmleri, hulk olsun, ayrın men olsun, kaptan amerika olsun; bir kötü adam var, felsefe yok, derinlik yok ezberlemişler bir kimyasal reaksiyon, adam ya böcek oluyor, ya da böyle enteresan bir şey ucube diyelim biz (hep öyle diyorlar ya) kısacası çok kafa yormaya gerek yok. Gene de o kadar zamanımız gitti biraz yorum yapalım.
             Filmin efekleri zaten üst düzey, onunla kurtarabileceklerini düşünüyorlar. Filmin ruhu yok, havası yok, oyunculuk sıfır, senaryo vasat, iyi adam kötü adam üzerine kurulmuş. Yav ben anlamıyorum; bir insan süperse bir sürü psikolojik sorunu olur. Adam karınca özellikleri kazanıyor hemen de ayak uyduruyor. Yeni yaşamına alışıyor. Öyle kolay mı? Dünyanın yükünü sırtına alıyor adam utanmadan espri yapıyor gülüyor eğleniyor. 
             Hapisten yeni çıkmış yetenekli bir hırsıza verilen süper güçlü kostümü anlatan bir film. Tuhafıma giden adam karınca boyuna ulaşıyor ve tüm karıncalarla anlaşıyor, biraz saçma geldi. Ayrıca kahramanın küçük bir kızı var (senaryoyu kurtarmak için başvurdukları bir yöntem) ama olmamış, senaryo gene dandik gene dandik.




2 Kasım 2015 Pazartesi

Cehennem Melekleri Serisi - The Expendables Series


             Klasik silvestır filmi, belaya bulaşmak istemez ve mecburen kendini aksiyon içinde bulur. Sonra madem bu işten kurtuluş yok. Kendime bir ekip kurayım der, hazır ekip kurmuşken de kendi hayran kitlesi olan artizleri seçeyim ki gişede parayı götüreyim diye düşünülmüş ona göre yapılmış bir cehennem melekleri.
             Bolca silahın merminin kullanıldığı artık şu sahneler bitse de felsefik bir replik duysak diye beklerken kendini unutturmuş olan arnıldın çok sevdiğim ayem bek sözüne burus vilisin yeter döndüğün bırak da biraz biz dönelim, sözü beni gülme krizine soktu. Ama sinemada kimsenin buna gülmemesi de çok ilginçti. Sadece bu replik bile bana yetti zaten filmde de başka bir şey yoktu. Ayrıca o kadar bombaya silaha rağmen seçilmişlerin ölmemesi çok garipti.
             Ve bir dip not: Maceranın sonunda dönüş yolundayken uçakta öne oturmuş olan antonyo banderasa silvestırın kalk oranın sahibi var demesi ve antonyonun şaklabanlık yaparak yerini ceysın sıtatıma bırakması aslında antonyonun; Zorro, Desperado filmleriyle yarattığı karizmayı da alt üst etmesi demekti. Onun adına çok üzüldüm ya da o filmlerdeki karakterlere yazık etti.


 Cehennem Melekleri 1



 Cehennem Melekleri 2

                         


                                                         Cehennem Melekleri 3